“ …İster günceyi sürdürsün, ister sürdürmesin, hiçbir şey fark etmeyecekti. Düşünce Polisi onu nasıl olsa yakalayacaktı. Hiçbir şey yazmamış olsaydı bile, tüm öteki suçları da içeren temel suçu işlemişti. Buna düşünce suçu diyorlardı…”[1]
George Orwell “1984” adlı distopik romanında bu satırları yazarken öngördüğü yılda Vaclav Havel’in “Largo Desolato”[2] oyununu kaleme alması tesadüf olmasa gerek. Baskıcı bir rejim sonucunda etrafına yabancılaşan bir aydının kimlik arayışını anlatan bu oyun, yarı-otobiyografik ve absürt tiyatroya örnektir. Hayatla iç içe geçmiş bir edebiyattan hukuka erişme amacı ve edebi eserlerin döneme tanıklık yapmaları göz önünde bulundurulduğunda “Largo Desolato” insan hakları ihlallerini incelemek bakımından eşsiz bir fırsat sunar. Tiyatro ve hukuk buluşması, kuralların içeriğini sorgulamaya ve evrensel insan hakları anlayışını geliştirmeye katkı sağlar[3].
Oyunun ana karakteri felsefeci Dr. Leopold Kopriva, “İnsan Benliğinin Fenomenolojisi” yazısı yüzünden güçlükler yaşamaktadır. Gergin bir atmosfer eşliğinde tekrar eden ilk üç sahnede karakterin gözünün sürekli giriş kapısında olmasıyla bu güçlük hissettirilir. Tam da bu noktada evrensel ve bölgesel sözleşmelerde düzenlenen işkence, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele yasağı diğer bir deyişle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı gündeme gelmektedir. Leopold’un arkadaşı Olbram’ın “Onları rüyanda gördüğün oluyor mu, ya da kendini tekrar orada görüyor musun?” şeklindeki sorusu ile başkahramanın daha önce sorguya alındığı ve bu sırada işkenceye maruz kaldığı sezdirilir. Ancak oyunun genelinde Leopold’a karşı doğrudan hiç fiziksel şiddet uygulanmamaktadır. Acı ve ıstırabın ağırlığı ölçütünden yola çıkarak yapılanların işkenceye mi, insanlık dışı veyahut da aşağılayıcı muameleye girdiği belirlenebilir[4]. Leopold’un hiç değilse bugün artık gelmeyeceklerinden emin olmayı dileyen yakarışı, sürekli uykusuzluk hali, ilaç ve vitamin hapları alması, kız arkadaşı Lucie’nin kendi kendisini kontrol etme, izleme ve gözetleme durumunda olduğunu ifade etmesi ana karakterin bir baskı ortamı içinde bulunduğunu hissettirir. Akabinde polislerin eve gelmesi ve onu bekleyen şeyden ne kadar da habersiz olduğunu ima etmeleri bu baskıyı somutlaştırmaktadır. Beşinci sahnenin girişinde bir grup ilaçlarla intihara kalkışması, eşi Susanna’nın serzenişleri ile arkadaşı Uli’nin ne zaman gelecekler yine sorusu manevi çöküşün hızlandığını göstermektedir. Leopold’un halüsinasyon görmesi ve polislere hapse götürmeleri için yalvarması, son sahnede bile tetikte olma halinin devam etmesiyle birleşince muamelenin boyutunu (son radde) gözler önüne sermektedir. Cezalandırmak amacıyla yoğun bir biçimde ve de korku iklimi yaratılmak suretiyle kasıtlı olarak tatbik edilen ve üst safhada ruhsal acılar çektiren bu uygulamalar, aşağılayıcı veya insanlık dışı muameleyi aşmakta işkence kapsamına girmektedir. İşkence ve kötü muamele yasağı mutlak (çekirdek hak) olup savaş ya da olağanüstü hallerde bile bu yasağa uymak zorunludur.
Oyunun tümü evin salonunda geçmekte, diğer karakterlerin aksine ana karakter bir kez olsun evden dışarı çık(a)mamaktadır. Polislerin “En son ne zaman dışarı çıkmıştınız?” sorusuna karşılık bilmiyorum cevabı ve sonrasında yöneltilen “Epey önceydi değil mi?” sorusu durumun vahametini ortaya koymaktadır. Susanna’ya buradan ayrılamayacağını söylemesinin üzerinden çok geçmeden arkadaşı Uli’ye bu kez “Böyle evde olmaktansa, içerde olmayı yeğlerdim!” biçimde karşılık vermesi ile içeri girmeyi kabullenmesinin tek çıkış yolu olacağını düşünmesi önemli bir noktadır. Çünkü kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkı, çekirdek haklardan sonra gelen en önemli haklardan biridir. Kişi güvenliği ve kişi özgürlüğü farklı anlamlara gelmesine karşın birlikte kullanılmaktadır. Çünkü “güvenlik” kelimesi özgürlüğe karşı yapılacak tüm keyfi müdahalelere karşı kişinin korunmasıdır. Kişinin evine ya da bir başka bölgeye girmesinin tehdit yoluyla engellenmeye çalışılması kişi güvenliği alanında iken keyfi olarak tutulması özgürlük alanındadır. Oyunda olduğu gibi bir kişiyi yahut bölge halkını evlerinde kapalı tutma ise özgürlükten mahrumiyet, yani tutukluluktur[5]. Kaldı ki bu durum serbest dolaşım özgürlüğünü de etkilemektedir. Ayrıca, ev hapsi tedbirine dayanaktan yoksun olarak karar verilmesi aynı şekilde kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkını ihlal etmektedir.
Düşünce özgürlüğü, bireyin düşüncesini serbestçe oluşturma ve yayma hakkını garanti altına alırken; daha özel bir düzenleme olan sanat özgürlüğü ise serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama ve yayma hakkını içerir. Bu bağlamda edebiyatın parabatik kapasitesi[6] kurgu ile gerçeklik arasında bir sınır oluşturmakta, hakikatin kurgu ile keşfini sağlamaktadır. Başka bir deyişle, edebiyat bir taraftan haz verirken diğer taraftan da siyasal/toplumsal bir fonksiyon üstlenir. İfade özgürlüğü ise demokratik toplumun temeli olup çoğulculuk ve açık fikirlilik için gereklidir. Toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için sadece lehe veya zararsız görülenlere değil aynı zamanda devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşüncelere de uygulanır[7]. Havel, güçlü ve şok edici absürt üslubuyla bilgi ve büyülenmeyi okuyucuya/seyirciye geçirir. Sanatsal ifade özgürlüğünde sanatçının özgürce çalışmalarını yürütebilmesi veya sanat eserlerini yaygınlaştırması ve bunun devlet veya başka bir kişi tarafından müdahaleye uğramaması güvence altına alınır[8]. Bu açıklamalar ışığında oyuna bakacak olursak, polislerin Leopold’a ne yazdığını sorması sanatın salt etki alanına değil aynı zamanda oluşum alanına da bir müdahale olduğunu göstermektedir. Başkahramanın kendini yazmaktan alıkoymak için bahane ürettiğini itiraf etmesiyle Orta Avrupa polis devletinde psikolojik şiddetin eylemsizlik ikilemi yaratarak sanatsal ifade özgürlüğünü nasıl da sindirdiği ortaya çıkmaktadır[9]. Makalenin yazarı olmadığını açıklaması talep edildiğinde düşünmek için süre istemesi, muhalif kimliğe sahip bir felsefecinin entelektüel sorumluğu yerine getirememesine yol açmıştır. Ana karakter; bir hakikati dile getirmesi tehlike oluşturmasına rağmen ifade eden, sözleri ve eylemleriyle uyum içinde olan “hakikat anlatıcısı”[10] olma fırsatını kaçırmıştır. Zaten Olbram’ın tiratlarında Leopold’un toplumsal rolüne ve gerçeğin gerektirdiği büyük yükümlülükleri yerine getirebileceğine olan güvenin azaldığı vurgulanmıştır. Havel ise tüm izlenme ve kısıtlamalara rağmen “Largo Desolato”yu yurt dışına ulaştırmayı başararak “krizi evrenselleştirme” kamusal rolünü yerine getirmiştir[11].
Sanatın iletişim süreci özelliğinden dolayı Alman doktrininde çoğu yazar, muhatabın da düşünce özgürlüğünün parçası olan kamuya açık kaynaklardan serbestçe bilgi edinme hakkı kapsamında korunması gerektiği görüşündedir. Çünkü bir tiyatro oyununun yasaklanması durumunda bu oyunu izlemek niyetinde olan bireylerin düşünce özgürlüğü engellenmektedir[12]. Eve ziyarete gelen işçilerin Leopold’a sürekli olarak pek çok insan için bir dayanak ve umut olduğunu, yazacaklarının heyecanını taşıdıklarını belirtmeleri ve basitçe bütün önemli şeyleri içeren toplu bir açıklama talep etmeleri muhatapların düşünce özgürlüğüne vurgu yapmaktadır. Lucie’nin herkesin ondan yeni makalesini beklediğini ifade etmesi durumu daha görünür kılmaktadır. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta bu mekanikleşmiş tekrarlarla yalnızca iktidar değil aynı zamanda tüm çevre de bir baskı unsuru olarak işlenmiştir. Son sahneye doğru genç felsefe öğrencisi ile arasındaki şu diyalog oyunu adeta özetlemektedir:
MARKETA: Duyduğuma göre, “İnsan Benliğinin Fenomenolojisi”nden dolayı bazı güçlükler yaşamışsınız.
LEOPOLD: Onun yüzünden içeri alacaklar…
MARKETA: Nee? Dosdoğru hapse ha? Niye ki?
LEOPOLD: 511. Maddeden… entelektüel sapma…
MARKETA: Ama bu korkunç bir şey!
LEOPOLD: Böyle bir dünyada yaşıyoruz işte…
MARKETA: O kadar güzel düşünceler yüzünden!
LEOPOLD: Muhtemelen onları öyle güzel bulmayanlar var.”[13]
Havel, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanılanların psikolojik ve toplumsal etkilerini tiyatro sanatına yansıtmıştır. Yarattığımız çaresizlikle ve trajikomik hikayelerimizle hesaplaşarak nihayetinde yüzümüzü umuda çevirmeyi diler[14]. Günümüzde ise devlet kurumları, siyasi partiler, politikacılar, bürokratlar ve kolluk kuvvetleri gibi aktörlerin yasaklama, soruşturma, cezalandırma, hedef gösterme, korkutma, engelleme, sözlü saldırı, ötekileştirme ve sessizleştirme gibi yöntemleri kullanarak müdahaleleri geniş anlamda sansürü oluşturmaktadır. Caydırıcı etkiye kapılmadan ve insan haklarını savunarak yüzümüzü umuda dönebilmeliyiz…
(*) Bu yazı ilk olarak Türkiye Barolar Birliği tarafından Avukat Atila Sav adına düzenlenen “Tiyatro Yazıları” yarışmasına gönderilmiş ve üçüncülük ödülüne değer bulunmuştur.
Kaynakça
Altıparmak Kerem, “Anayasa Mahkemesinin Zor Sorusu: İşkence ve Kötü Muamele, Ama Hangisi?”, Anayasa Yargısı Dergisi, C. 32, 2015, ss. 145-184.
Atalay Esra, “Sanat Özgürlüğü Temel Hakkının Kapsamı ve Diğer Temel Hak ve Özgürlüklerle İlişkisi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 6, S. 2, 2004, ss. 1-28.
Ataoğlu Berna, “Vaclav Havel’in Oyunları Bildirim ve Largo Desolato”, TEB Oyun Dergisi, S. 32, Kış 2017, ss. 39-43.
Başaran Pelin/Karan Ulaş, Sanatsal İfade Özgürlüğü Kılavuzu, İstanbul, 2016.
Ceran Rabiye, Hak İhlallerinin Tiyatro Oyunlarına Yansıması, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2016.
Ekinci Bezar Eylem, “Tiyatro Tarihinden Anayasa Tarihine: Ölüm Cezasını Tartışmak”, Hukuk Kuramı, C. 6, S. 1, Ocak-Nisan 2019, ss. 66-73.
Foucault Michel, Doğruyu Söylemek, (çev. Kerem Eksen), 3. Basım, Ayrıntı Yay., İstanbul 2012.
Freedman Samuel G., Potrait Of a Playwright as an Enemy of the State, The New York Times, March 23, 1986, https://www.nytimes.com/1986/03/23/theater/portrait-of-a-playwright-as-an-enemy-of-the-state.html?pagewanted=all, (Erişim tarihi: 17.04.2021).
Gölcüklü Feyyaz, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği”, A.Ü.S.B.F.D., C. 49, S. 3, 1994, ss. 199-218.
Havel Vaclav, Largo Desolato, (çev. Yılmaz Onay), Mitos Boyut Yay., İstanbul 2015.
İHAM, Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No. 5493/72, 07.12.1976.
Orwell George, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, 43. Baskı, Can Yay., İstanbul 2014.
[1] George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, 43. Baskı, Can Yay., İstanbul 2014, s. 38.
[2] Ülkemizde “Buruk Ezgi” adıyla sahnelenen bu oyun, tamlama olarak “Ağır Yalnızlık” şeklinde çevrilebilir. Bkz. Yılmaz Onay, Çevirenin Önsözü, Vaclav Havel, Largo Desolato, (çev. Yılmaz Onay), Mitos Boyut Yay., İstanbul 2015, s. 85.
[3] Bezar Eylem Ekinci, “Tiyatro Tarihinden Anayasa Tarihine: Ölüm Cezasını Tartışmak”, Hukuk Kuramı, C. 6, S. 1, Ocak-Nisan 2019, ss. 69-70.
[4] Muameleler arasındaki ayrımın neye göre belirlendiği hakkında detaylı bir çalışma için bkz. Kerem Altıparmak, “Anayasa Mahkemesinin Zor Sorusu: İşkence ve Kötü Muamele, Ama Hangisi?”, Anayasa Yargısı Dergisi, C. 32, 2015, ss. 145-184.
[5] Feyyaz Gölcüklü, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği”, A.Ü.S.B.F.D., C. 49, S. 3, 1994, s. 201.
[6] Bu kuramı George Jusdanis, Aristophanes’in oyunlarında “koro”nun oyunun sonunda sahnenin bir adım önüne geçerek izleyicilere aktör olarak değil yurttaş olarak seslenmesi anını ifade eden “parabasis” kelimesinden türetmiştir. Bkz. Rabiye Ceran, Hak İhlallerinin Tiyatro Oyunlarına Yansıması, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2016, ss. 8-9.
[7] İHAM, Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No. 5493/72, 07.12.1976, par. 49.
[8] Pelin Başaran/Ulaş Karan, Sanatsal İfade Özgürlüğü Kılavuzu, İstanbul, 2016, ss. 10-12.
[9] Rabiye Ceran, Hak İhlallerinin Tiyatro Oyunlarına Yansıması, s. 32.
[10] Foucault, Yunan edebiyatında ilk kez Euripides’te karşılaşılan “parrhesia” kavramı üzerinden “parrhesiastes”e yani “hakikat anlatıcısı”na dair saptamalarda bulunmaktadır. Bir insanın hakikatle ilişkisini göstermesi bakımından Sokrates’in doğru bir “parrhesiastes” örneği olduğunu tespit eder. Bkz. Michel Foucault, Doğruyu Söylemek, (çev. Kerem Eksen), 3. Basım, Ayrıntı Yay., İstanbul 2012.
[11] Samuel G. Freedman, Potrait Of a Playwright as an Enemy of the State, The New York Times, March 23, 1986, https://www.nytimes.com/1986/03/23/theater/portrait-of-a-playwright-as-an-enemy-of-the-state.html?pagewanted=all, (Erişim tarihi: 17.04.2021).
[12] Esra Atalay, “Sanat Özgürlüğü Temel Hakkının Kapsamı ve Diğer Temel Hak ve Özgürlüklerle İlişkisi”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 6, S. 2, 2004, ss. 7-8.
[13] Vaclav Havel, Largo Desolato, Altıncı Sahne, ss. 150-151.
[14] Berna Ataoğlu, “Vaclav Havel’in Oyunları Bildirim ve Largo Desolato”, TEB Oyun Dergisi, S. 32, Kış 2017, ss. 39-43.